REKLAM Reklam REKLAM
  1. Anasayfa
  2. Makaleler

Napolyon Bonapart Konkordatosu 1802

Napolyon Bonapart Konkordatosu 1802
Napolyon Bonapart Konkordatosu

Konkordato, Devrim’den doğan din kavgalarını sonlandırmak adına Birinci Konsül Napolyon Bonapart tarafından talep edilmiş ve 1802’de Fransa’da resmî olarak yayımlanmış bir metindir. 

Konkordato’nun Bağlamı

Fransız Devrimi’nin başlangıcında, 4 Ağustos 1789 gecesi Soylular ve Ruhban sınıflarına ait imtiyazların lağvedilişine şahit oldu. Bir yıl sonra Ruhban Sınıfı Sivil Anayasası oylandı. Bu anayasa Fransa Kilisesi’ni bütünüyle yeniden düzenliyor ve Ruhban Sınıfı’nı da atamaları ve ödemeleri devlet tarafından yapılan, bir tür kamu görevlileri birliği haline getiriyordu. Artık tüm din adamları Anayasa’ya bağlılık andı içmek zorundaydı. Bunun Fransa ruhbanları ve daha ziyade de VI. Papa için hazmedilmesi son derece zor bir lokma olduğunu kolaylıkla tahayyül edebiliriz. Katolik Kilisesi, etkisinin yüzyıllardır inkâr edilmediği ve ruhani iktidarının da o zamana dek kralların dünyevi iktidarını meşru kıldığı bir krallıkta, otoritesini tamamen azaltılmış olarakgörmekteydi. 

Din adamlarının önemli bir bölümü anayasaya bağlılık andı içmeyi kati surette reddetmişti. Birçoğu Tiers-État’yı (Üçüncü Toplumsal Tabaka) desteklemiş olan bu “boyun eğmeyenler”, devrim-karşıtları kampına ani bir geçiş yaptı. Elbette devrimciler de kısa süre içerisinde vatan haini gibi gördükleri bu ruhbanlara ve onların müritlerine karşı şüphe ve kin beslemeye başladılar. Devrimciler Kilise’nin mallarını ilhak edip onları devlet yararına satmayı kararlaştırdığında ise tansiyon yükselmeye başladı. 

Napolyon Bonapart
Napolyon Bonapart

Devrim’in ve ona önayak olanların art arda gelen radikalleşmesi kuşkusuz ki pek çok Fransızın dinî inancıyla kafa kafaya vuruşuyordu. 1793’te, Akıl ve Üstün Varlık kültünü zorla kabul ettirme ve kiliseleri kapatma noktasına varıldı. Esasında ülkenin tamamı, Katoliklik taraftarları ve muhalifleri arasında derinden ikiye bölünmüştü. Bu terör süresince ruhbanlık karşıtlığı kraliyet karşıtlığına karıştı ve hattâ and içmiş papazları idam sehpasına gönderdi. Devrimci kaos içerisinde hiç kimsenin güvenebileceği bir sığınağı yoktu artık ve siyasi ya da dini inançlarını gizli bir biçimde ilan etmesi bile bir kişiyi doğrudan giyotin bıçağının altına gönderebiliyordu.  

1795’te, Kilise ve devlet arasındaki ilk “ürkek” ayrılık olan Kültlerin Serbestliği Kararnamesi ile ilk yatıştırma teşebbüsü geldi. Din -kuşkusuz ki daha çok Katolik dininden bahsediyoruz- o zamandan itibaren müsamaha gördü fakat şüpheci bir devlet tarafından etrafı fazlaca sarılmış olarak kaldı. Ancak bu kararname, büyük ölçüde zayıflamış halde bulunan devlet ruhbanlarının aldığı tüm ücretleri kaldıracaktı. 

Napolyon Bonapart Kasım 1799’da iktidara geçtiğinde başlıca kaygısı, yıkılmış ve tamamen harap olmuş bir Fransa’ya düzeni ve barışı yeniden getirmekti. Bu sebeple din meselesini elzem bir öncelik olarak telakki etmekteydi. Katolikliğin Fransızların kalbinde baskın geldiğini anlıyordu fakat aynı zamanda, her bir kişiye vicdan özgürlüğü sunan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin “kazanımını” muhafaza etmek de istiyordu. Roma’yla iş birliği kurmadan hiçbir şey yapamayacağını da biliyordu. Nitekim, Papa’yla müzakerelere başlamaya karar verdi. 

Napolyon Bonapart, Papa VII. Pius'dan konkordatoyu imzalamasını istiyor. Gravür veya Aşındırma Sanatsal Reprodüksiyon, John L. Stoddard (1894)
Napolyon Bonapart, Papa VII. Pius’dan konkordatoyu imzalamasını istiyor. Gravür veya Aşındırma Sanatsal Reprodüksiyon, John L. Stoddard (1894)

Napolyon Bonapart’ın Zorlu Müzakerelerinin Meyvesi

Müzakereler çok zor, hattâ fırtınalı olacaktı. Vatikan, kendi münhasır imtiyazları gibi gördüğü hususlarda hiçbir şeyi bırakmak istemiyordu ve Napolyon Bonapart da kendi kararlarını ülkesinde kabul ettirmeyi istemekteydi. Müzakereler, tarihin “Konkordato” adıyla belleğinde tuttuğu bir uzlaşı biçiminde, 15 Temmuz 1801’de sona erdi. Paris ile Vatikan arasındaki son çekişmeler, sözcüklerin ayrıntısı üzerine yapılacaktı. Kesin metnin her iki tarafça nihayet imzalanmasından önce yirmi varyantının oluşturulması gerekmişti.      

Katolik dini Fransa’da çoğunluğun dini olarak resmen tanındı fakat Protestan ve Yahudi kültleri de tanınıp kabul edildi. Bu, Fransa tarihinde bir ilkti. O zamandan itibaren başpiskoposlar ve piskoposlar, sadakat andı içmek zorunda oldukları hükumet tarafından münhasıran atandı. Ancak ruhani otoritelerini yine Roma yetkilendirecekti. Kilise mallarının Devrim zamanındaki satışı, geriye dönüş mümkün olmaksızın kesin şekilde geçerli kılındı. Buna karşılık devletin de piskopos ve papazlara münasip bir ücret temin etmesi gerekmekteydi.

Görüldüğü üzere, Konkordato bir uzlaşıydı ve her uzlaşı gibi o da herkesi gerçek anlamda tatmin etmemişti. Bonapart Roma’nın otoritesinin onu en sonunda ruhbanlar aracılığıyla, isteyerek veya istemeyerek kabul ettireceğini biliyordu fakat Cumhuriyetçileri yola getirmenin daha zor olacağını da biliyordu. Onları ikna etmeyi sonuçlandırmak adına, metne tek taraflı olarak “esas maddeler” eklenmesini sağladı; bunlar, ilk metne açıklamalar getirmek için resmi olarak tasarlanmıştı fakat esasında kültleri sivil iktidara boyun eğdirerek daha sarih bir biçimde düzenlemekte ve Fransa Kilisesi için bir kudas ve tek bir dinsel öğreti kitabı belirlemeye kadar gitmekteydiler. Bu ilaveler elbette ki Papa tarafından geçersiz ilan edildi ancak Cumhuriyetçi muhaliflerin katılımını da beraberinde getirmişti. 

Napolyon Bonapart o andan itibaren Konkordato’yu herhangi bir risk bulunmaksızın resmen yayımlayabilecekti ve bu tarih de 18 Nisan 1802 idi. Konkordato tüm kusur ve belirsizliklerine rağmen, esas maddelerdeki değişikliklere rağmen ve Papa’nın diş gıcırdatmalarına rağmen, Devrim’inden yorulmuş ve Birinci İmparatorluk’unu kucaklamaya hazırlanan bir Fransa’ya din barışını getirmişti. Napolyon Bonapart, bahsi kazanmıştı. 

Cumhuriyet ile Katolik dini arasındaki gerilimler, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında yeniden başladı. Bununla birlikte metin 1905’e değin yürürlükte kaldı; bu tarihte, meşhur “Kilise ile Devletin Ayrılığı” yasası, o dönemde Alman egemenliğinde olan Alsas ve Loren haricinde Konkordato’yu bütünüyle hükümsüz kıldı. Bu nedenledir ki bu iki bölge, Fransa’da Konkordato ilkelerinin günümüzde halen yürürlükte olduğu yegane yerlerdir.

KAYNAKLAR: 1 2

REKLAM Reklam REKLAM
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    k_zg_n_m_
    Kızgınım!
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

REKLAM Reklam REKLAM